İbnu Mes’ud radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalatu vesselam (bir gün) yatsı namazını kıldı. Sonra namazdan çıkınca elimden tuttu. Batha-i Mekke’ye kadar gidip orada beni oturttu. (Yere dairevi) bir hat çizip:

“Hattından dışarı çıkma! Sana bazı kimseler gelecek, sakın onlara bir şey söyleme. Zira onlar seninle konuşacak değiller!” buyurdu. Sonra dilediği yere çekip gitti. Ben çizgimin içinde otururken bana bir grup insan geldi. Esmer rankleriyle sanki Hindûlara benziyorlardı. (Pek uzun olan) saçları, vücutlarını öylesine örtmüştü ki, ne bir avret yerlerini ne de bir elbiselerini görüyordum. Bana kadar geldiler, ancak çizgiyi geçmediler. Sonra Resûlullah aleyhissalatu vesselam(ın gittiği yere) yürüdüler.

Gecenin sonuna doğru Resûlullah aleyhissalatu vesselam, ben otururken yanıma geldi ve çizgiden içeri girdi. Dizime dayanıp yattı. Yatınca (ağzından) soludu. Ben oturuyordum. O da dizime dayanmış vaziyette böyle duruyorduk. Derken, üzerinde beyaz elbiseler olan bir grup adam geldi. Güzelliklerinin derecesini Allah bilebilir. Bana kadar yaklaştılar. Bir kısmı Aleyhissalatu vesselam’ın baş tarafına, bir kısmı da ayakları tarafına oturdular. Sonra aralarında konuşarak:

“Biz şimdiye kadar bu peygambere verilen gibisinin, bir başkasına verildiğini hiç görmedik. Bunun gözleri kapalı, kalbi uyanık. Ona bir misal verin!” (dediler ve şu temsili anlattılar):

“Bir efendi köşk yaptırmış, sonra bir ziyafet verip sofra kurmuş, insanları yiyip içmeye çağırmıştır. İcabet edenler gelip yemeğinden yiyip, suyundan içmiştir. İcabet etmeyenleri de cezalandırmıştır” dediler ve kalktılar. Resûlullah aleyhissalatu vesselam da kendine geldi ve:

“Şunların ne dediklerini işittim. Onların kim olduklarını biliyor musun?” dedi. ben: “Allah ve Resûlü bilir!” dedim.

“Onlar meleklerdi!” buyurdu ve ilave etti:

“Onların getirdikleri temsilin manasını anladın mı?”

“Allah ve Resûlü bilir!” dedim. Aleyhissalatu vesselam açıkladı:

“Rahmen (olan Rabbimiz) cenneti kurdu. Kullarını ona davet etti. Kim davete icabet ederse cennete girer, kim de icabet etmezse onu cezalandırır.”

Tirmizi, Emsal 1, (2865).
?..